08-18 AĞUSTOS 2014 ELBRUS (5.642 mt.)
TIRMANIŞ RAPORU (BU BİR RAKIDAK FAALİYETİDİR)
EKİP: Ersin YALIN, Lütfi CEZAİRLİ, Murat DÜNDAR, Sema ÇITIR, Şevki Cilasun HANTAL (Alfabetiktir)
HAVA DURUMU: Genellikle yağışlı ve rüzgarlı, arada tamamen açık fakat yine de rüzgarlı günler olmuştur.
PARA BİRİMİ: Ruble (1$ = 35ruble)
TEKNİK MALZEME: Kazma, krampon. (Çadırlar oteller bölgesinde bırakılmıştır. İp ve kemer hiç alınmamıştır.)
YAZIM: Şevki Cilasun HANTAL
08 Ağustos 2014 Cuma
Saat 21:00’de ekip ile havaalanında buluşuldu. Check-in kuyruğu o saatlerde dolu oluyormuş. Bundan dolayı on-linecheck-in imizi havaalanında yaparak ilk badiremizi atlattık. Ne yazık ki pasaport kuyruğundan kaçılamadı ve bir saate yakın bekledik. Uçağımız gece 23:30’da olduğundan heyecanlı bir bekleyişti. Fakat çile bitmemişti; uçağın iki saat rötar yaptığı bilgisi ile havaalanında kalakaldık ve 01:30 gibi uçuşa geçebildik. Sonunda yolculuk başladı.
09 Ağustos 2014 Cumartesi
Rusya saati ile (bizden bir saat ileriler) 05:00’teMineralyVodyn’e indik. İstanbul’dan buraya iki günde bir Pegasus’un direkt hattı var. Ama Antalya’dan her gün iki sefer var, güneyden gelmek isteyenlere duyurulur. Dağa en yakın uluslararası havaalanı burası. Daha yakın durumda olan Nalçık havaalanı hem çok küçük hem de yurtdışı seferleri yok. Geçen seneki Tiflis havaalanına göre burası köy gibi. Döviz büroları kapalı olduğundan dolarlarımızı rubleye çeviremedik.
Daha önceki raporlardan Terskol kasabasına taksi ile 3500 rubleye gidildiğini biliyorduk ve tek taksiye sığmayacağımızdan 7000 rubleyi gözden çıkarmıştık. Fakat havaalanından çıkar çıkmaz bizi bulan minibüsçü beş kişiyi 5000 rubleye tek araç ile Azau kasabasına kadar götüreceğini söyledi. Yer ayırttığımız otel de burada olunca pazarlık bile yapmadan araca atladık. Hotel Virag’a (Viraj okunuyor) vardığımızda Murat ile Lütfi tüp ve diğer eksik malzemeleri bulmak için minibüsçü ile Terskol’e döndü. Tanesi 7$’dan Terskol’de tüp bulmak mümkün. Aynı bizdeki gibi, pahalı dükkanlar ana caddede, ara sokaklarda ucuz yerler de var. Malzeme fiyatları genel olarak Türkiye ile aynı. Yemeğimizi Türkiye’den getirdiğimiz için ekmek ve suyu buradan alacaktık. Ekmek bu ülkede fazla tüketilen bir ürün olmadığı için fırına 20 tane sipariş verdik.
Viraj otelin işletmecisi Balkar Türkü. Aslıda buradaki nerdeyse herkes Balkaryalı. Kendi aralarında bizim zor anladığımız bir Türkçe konuşuyorlar. Otelin patronu olan Muhammed bizimle daha yavaş konuştuğu için ne dediğini anlıyoruz. Türkçe’nin diğerlerinden daha geçerli olduğu bir ülke daha bulduk sonunda. Aslında bölgede İngilizce bilen kimse de yok gibi. Otel telesiyeje çok yakın. Terskol’deki otellerden telesiyeje gitmek yürüyerek 1 saati alıyor. Bunun yanında yemekleri başarılı ve fiyatları da oldukça ucuz. Yemek menüsünde mantı, çibörek, peynirli ve kıymalı pide mevcut ve yemekler Türkiye’deki usulde. Köy Müslüman olduğu için domuz eti sıkıntısı olanlar için de ideal. 5 kişi 2.750 rubleye bir gece burada kalıyoruz. Elbrus Rusya’nın Gabardino-Balkarya eyaletine bağlı ve burada bazı eyaletler turistlere vize uyguluyor. Burada vize derken; sizi eyalete almamak gibi bir durumu yok fakat kalacağınız güne göre eyalete para ödüyorsunuz. Biz de pasaportlarımız ile postaneye gidip izin işlemlerimizi gerçekleştiriyoruz. Kişi başı 250 ruble izin için ödenen para.
Gelelim dağa; zirveyi Baksan vadisine girmeden uzaktan gördük ve oldukça büyüleyici idi. Vadiye girdikten sonra ise dağ görünmüyor. Yarın telesiyej ile çıktığımız noktadan ilk yakın temasımızı iple çekiyorum.
Muhammed’in kardeşi Hazret, 4.000 metredeki Maria Hut’ın işletmecisi. Bundan dolayı ertesi gün için yukarıda yerimizi kolayca ayırttık. Akşam oldu, yemeğimizi yiyip dinlenmeye geçtik.
10 Ağustos 2014 Pazar
Sabah 08:30’da kalkıyoruz. Yukarıda yerimizi ayırttığımız için çadırlarımızı otelde bırakıyoruz. Otelin emaneti uygun. Bu arada sabah akşam sıcak su sorunu da yok.
Saat 11:30 gibi yürüyüşe başladık. Beş dakikada telesiyeje geldik. Kişi başı bilet 900 ruble. Bunun karşılığında iki adet teleferik ile 3.300 mt. yüksekliğe çıkılıyor. Buradan sonra olan telesiyej ise o gün çalışmıyor. Bu yüzden kamp yükü ile bir saat yürüyoruz ve 3.600 mt. dekiBochki kampına çıkıyoruz. Bochki kampında ilk variller başlıyor. Bunun yanında çadır kuran da çok sayıda dağcı var. Biz burada durmuyoruz ve snowtruck kiralayıp 4.000 mt. deki Maria Hut’a çıkıyoruz. Beş kişi için snowtruck 3.000 ruble. Maria Hut’da kişi başı günlük kalma bedeli 500 ruble. Ödemeyi kalacağınız güne göre yerleşmeden önce yapıyorsunuz. Burada bir sürü konteynır var. Muhtemelen hepsinin işletmecisi ayrı. Bizim kaldığımızda 5+2 tane daha Rus dağcı var. Herbir grubun kalması için toplam 3 oda var. Bu üç odanın kapısı ana mutfağa açılıyor. Tuvalet kısmı ise dışarıda ve ayrı. Birkaç konteynır toplanıp bir tuvaleti kullanıyor. Tuvalet Kazbek’teki tuvalet sisteminin aynısı, fakat burada uçurum yok. Bu durumda biraz daha pis ve kokulu bir tuvalet bizi bekliyor.
Odamıza yerleştikten sonra akşam yemeğini 19:00’da yiyoruz ve 20:30 civarı havanın kararması ile tulumlarımıza geçiyoruz.
11 Ağustos 2014 Pazartesi
Öncelikle gecemiz çok kötü geçti. Konteynır 12 kişi için çok küçük ve doğal olarak da havasız. Hızlı yükselmenin getirdiği baş, boyun ve karın ağrısı sayesinde uyuduğumuz zaman çok az. Yine de sabah 08:00’de uyanıyoruz. Genel olarak iştahımız da az olduğu için zorla bir dilim ekmek, peynir ve zeytin ile kahvaltımızı yaptık. 09:30 gibi yola koyuluyoruz.
Bu Elbrus’un havası berbat; sabah günlük güneşlik hava varken sis kuşluk vakti birden bastırabiliyor ve iki saat gitmiyor. Sonrasında ise muhteşem bir gökyüzü ve güneş. Çift kat polardan, t-shirte, oradan tekrar kat kat giyinmeye. Aynı şekilde yolda bastıran sisten dolayı bir saat boyunca önümüzü görmeden yol alıyoruz. Yol 20 metrede bir bayraklar ile işaretli olduğu için kaybolma riskimiz yok. Yine de yolda karşılaştığımız Rus gruplardan bunu teyidini alıyoruz. Derken sis açıldı ve iki zirve de yüzünü ilk defa gösterdi. Sonrasında bir saatlik yürüyüş ile ilk günkü hedefimiz olan Pastukov kayalıklarına (4.600 mt.) ulaşıyoruz. Rüzgar çok fazla olduğu için çok beklemeden dönüşe geçiyoruz ve 45 dakikada kaldığımız konteynıra dönüyoruz. Murat ve Sema devam edip 4.800 mt.’ye kadar yükseliyorlar. Bizden bir buçuk saat sonra onlar da kamp yerine döndüler. Herkeste bir baş ağrısı mevcut. Yemek yiyip dinlenmeye çekildik. Fakat tam aklimatize olamamanın moral bozukluğu hepimizde vardı. Neyse daha çok günümüz var ve yarını dinlenme ve aklimatizasyona ayırıyoruz. Akşam havanın kararması ile uykuya geçiyoruz.
12 Ağustos 2014 Salı
Sabah 08:00 ile 10:00 arası uyandık. Yan odamızda kalan beş kişilik Rus ekibinin gece zirve tırmanışı için yola çıktığını fakat kötü hava yüzünden Pastukov kayalıklarından döndüklerini öğrendik. Sabah itibarı ile hava günlük güneşlik. Yakıcı bir güneş ve hafif esen mükemmel bir rüzgar var. Bu Ruslar ilginç insanlar; 4.000 mt’ye çocuğu ile kartopu oynamaya gelen de var, saksafonunu buraya çıkarıp çalan da var.
Ersin’in baş ağrısı hiç kesilmemiş ve durumu kötü. Aşağı inmek istiyor. Onu tek bırakmak istemediğimiz için de çıkışımızı hızlı bir şekilde planlamaya çalışıyoruz. Bu arada Rus ekip toplanıp aşağıya iniyor. Aralarından sadece bir kişi zirve yapabilmiş. Umarım bizim inişimiz daha mutlu olur. Maria Hut’ın işletmecilerinden Murat (ekibimizdeki Murat değil) geliyor. Sema için 4.800 mt.ye çıkaracak snowcat tutuyoruz. İki kişilik motor 4.000 ruble. Biz de gece 12 gibi yola çıkmayı planlıyoruz. Bu arada Ersin de yemek yemeye ve bir şeyler içmeye başlıyor. Bugünümüz beslenmek ve dağda güneşin tadını çıkarmak ile geçiyor.
Neyse öğleden sonra keyfimiz yerinde, son hazırlıklar yapılıyor, heyecan artıyor. Dağ bütün rotayı göstere göstere karşımızda bizi bekliyor. İnşallah yarın bu saatlerde ekipçe çıktık diye bu sayfalaya yazıyor olurum.
13 Ağustos 2014 Çarşamba
Akşamüzeri itibarı ile uyuyan yok. Herkeste ayrı bir heyecan var. Saat 22:00 gibi yavaştan hazırlanmaya başlıyoruz. Dışarıda hava açık ve dolunay var, rüzgar da yok gibi. Ersin tırmanışa başlamayacağını ve başının halen ağrıdığını belirtiyor. Çok zorlamıyoruz, sonuçta ekibimizin sağlığı herşeyden daha önemli. Sema ile beraber Lütfi de snowcat ile çıkmaya karar veriyor. Snowcat bizim arkamızda veya önümüzde kalırsa Sema yalınız kalmamış olacak böylece. Telsizlerimizi de test ediyoruz ki acil durumda birbirimize ulaşabilelim. Murat ve ben 23:15’te önce Ersin ile vedalaşıyoruz. Sonra Lütfi ve Sema ile kısa bir görüşürüz sarılması yapıp yola koyuluyoruz. Aklimatizasyon tırmanışına göre çok hızlı yükseliyoruz ve 2 saatte Paskutov kayalıklarına ulaşıyoruz (ilk gün üç saatte gitmiştik.) Daha zirve deneyen kimse yok ortalıkta, koca dağda sadece ikimiz var gibiyiz. Manzara kelimeler ile anlatılamaz, karşıda Cheget, Ushba ve etraflarındaki sıradağlar ile Baksan vadisi ve onlara vuran dolunay. Hemen altlarında patlayan şimşekler ile dolu bulutlar; hepsine tepeden bakıyoruz. Fakat durmak son derece ölümcül, çünkü rüzgar başlıyor ve hatta sertleşiyor. Hava -30 derecelerde.
Bu arada Sema ile Lütfi’nin olduğu snowcat bizi geçiyor ve 200 mt. üstümüzde ekibin diğer iki üyesini bırakıyor. Biz iki saat yürümenin verdiği yorgunluk ile mola veriyoruz. Aramızda bir saatlik yürüyüş mesafesi var. Telsizle hepimizin iyi olduğunu öğrenince rahatlıyoruz.
Elbrus’un rotası daha önce çıktığım hiçbir dağa benzemiyor. Zirveye kayak pistinin ortasından çıkılıyor ve arkasına saklanılabilecek bir tane bile taş yok. Sürekli olarak batıdan esen bir rüzgar var ve bir yerden sonra sol tarafınız sizin bir parçanız değilmiş gibi hissediyorsunuz. Molada üşümeye başlıyorum ve Murat’ı bırakıp çıkışa devam ediyorum. 15 dakika sonra o da peşimden geliyor ve öndeki ekibi yakalamaya çalışıyoruz. Bu arada büyük snowcatler yola çıkıyor ve hepsi bizi geçip yolcularını 5.100 mt.’de bırakıyorlardı. Halbuki bir gün önce pazarlık yaparken büyük olanların da 4.800 mt.’ye kadar çıkacağı söylenmişti ve bize hiç cazip gelmemişti.
Lütfi ile Sema 5.100 mt.’ye vardıklarında mola verdiler. Onlara 15 dakikalık mesafem kalmıştı fakat artık yürümekte zorluk çekiyordum. Murat da bana yetişmişti ve son metrelerde beni geçti. Artık sol tarafımı hiç hissetmiyordum ve ayaklarım benden bağımsız hareket ediyordu. Bu halde ekibe ulaştığımda Lütfi acilen sıcak birşeyler içmemi söyledi. Bu sözle kendime geldim fakat ellerimi hareket ettiremiyordum. Lütfi hemen yanıma geldi, balaklavamı açtı ve nescafesinden iki yudum içirdi. Sema da geri dönmek istiyormuş. Hep beraber dönelim dediler. Ben karar verecek durumda olmadığımdan ne dediklerini duymaya çalışıyordum. Murat ise iyi durumda olduğunu ve çıkabileceğini söylüyordu. Derken benim hipodermiyle girmiş olduğumu fark ettiler ve hiç durmadan aşağı inmeye başladık. Murat ise kalmış ve yukarı doğru çıkmaya karar vermişti. Bundan sonrası tulumumda huşu içindeki uykumdan uyandım. Tırmanışın geri kalanını Murat’ın kaleminden dinliyoruz.
“Matematiksel olarak her şey ortadaydı aslına 5100mt.’de idik. 300 mt. daha tırmanıp 5400 mt. ‘de Saddle denilen geçide varacaktım. Elbrus kardeşlerin arasından, vadiden bir süre yatay yürüyüp dinlenme fırsatı bulup son bölümü tırmanıp zirveyle kucaklaşacaktım. Planlaması 3 saniye. Ama 5100 mt.’de ekip arkadaşlarımın geri dönüş kararı moralimi oldukça bozmuştu. Kalan yolu tek başıma gitme kararı, dağda tek başına devam etmek kararı kadar düşündürücü bir durum olamaz herhalde. Yeterince rüzgar yemiş, yeterince üşümüştüm. Elimde iki katman eldiven yetersiz kalmış, Lütfi’den üçüncü katman rüzgar geçirmez eldiveni alıp yola koyuldum. Batıdan, aralıksız esip sol tarafımı hissizleştiren rüzgarSaddle geçidine doğru yönelince tam cepheden esiyordu artık. Snowtruck ile bizi geçen 7-8 kişilik dağcı grubu 200 mt.kadar önümdelerdi. Rotasında hiçbir sıkıntı yok zirveye kadar bayraklarla işaretli zaten ama önümdeki grup yine de güven veriyor derken yanımdan iki dağcı dönüş yolunda belirdi ve biri diğerini zorlayarak indiriyordu. Ortak bir dilde anlaşamadık ama göründüğü kadarıyla ayak bileğinde problem vardı ve badisinin yardımı ile iniyorlardı. Ve bir kez daha sorgulayış; saat gece 3,30 civarı, 5250mt de tek başıma, yanımdan sakatlanmış halde geçen bir dağcı, gün doğumuna daha en erken 2 saat var ve artık dayanılmaz hale gelen rüzgar. Çok da akılcı olmayan bir kararla yine de devam dedim. Geçide kadar gün doğmuş olacak, vadide rüzgar kesilecek ve ben biraz dinlenme şansı bulacaktım. Aksi durumu düşünemiyordum. Nihayet geçide vardığımda artık rüzgardan bitmiş vaziyetteydim ki durumun özetini rüzgardan korunaklı yerde verdiğim ilk molada gördüm; Küçük termos bardağıma acil durum için yaptığım ve normal şartlarda 20 saate yakın sıcak duran kahvem buz kalıbına dönmüştü ve üç katman eldivenin içinde parmaklarımın uçları soğuktan morarmaya başlamıştı. Neyse ki rüzgar artık yoktu ve gün ışımaya başladı. Büyük termosumdaki sıcak su takviyesi, atıştırmalık enerji ve uzunca dinlenme molasının ardından kendime gelmiştim. Son bölüm ise tamamen mental. Çünkü vadiye girer girmez son çıkmanız gereken yükselti karşınızda. Sanki tırmanışa yeni başlıyormuşum gibi yatay halde 1 saat boyunca hiç de kolay görünmeyen sona doğru yürümeye devam ettim. Nihayetinde son yükseliş. Küçük zirve sağımda kaldı ve Elbruz zirvenin son kulvarına girdim. Son 50 mt. sinde sabit hattın bulunduğu yere kadar kazma kullanmaya ihtiyaç duymamıştım. Rüzgardan yana şansım yaver gitmiş ve sabit hatta girmeye gerek duymadan kazma yardımı ile sabit hattı da geçtim. Ve zirve artık önümdeydi. Bütün savaş bir anda anlamsızlaşıp yine bir kendi yolculuğumun sonuna geldim. Zirvede unuttuğum rüzgar kendini hatırlattı ama artık çok da önemli değil. Zirve fotosunda Rakıdak flamasını Cilasun’un taşıdığını ve o panik sırasında yanıma almayı unuttuğumu fark ettim. Türk bayrağımızı dalgalandırıp birkaç hatıra fotoğrafı çektikten sonra dönüş yoluna geçtim. Sabit hatta yine girmeden kazma yardımı ile geçtim. Vadiden çıkıp sırta döndüğümde rüzgar bu sefer arkamda kaldı. Hızını, yönünü ve şiddetini hiç değiştirmeyen bu rüzgar faaliyetin en zorlu yanı. Yaklaşık 11 saat kadar süren tırmanışım sonrasında Maria Hut bölgesinde ekibin geri kalanı ile yeniden kucaklaştık. Ve tabi ki hemen yeni planlara başladık.”
Sonuç olarak zirve yapılan başarılı ama inanılmaz zorlayıcı bir faaliyeti geride bıraktık. Öncelikle söylemek gerekirse; iki senedir planladığımız yurtdışı faaliyetlerinde edindiğimiz deneyime göre, Türkiye’de gittiğimiz dağlar ile yurt dışındaki dağlar arasındaki fark çok büyük. Ülkemizde ikinci lig müsabakasından çıkıp, burada şampiyonlar ligi mücadelesine girmiş futbol takımı gibi afallıyorsunuz. Klasik Türk mantığı ile; “Çadırımızı almayalım ne olacak, herkes çıkıyorsa biz de çıkarız!” ve “Snowtruck da 4600’e çıkıyormuş, oraya yürüyerek 1 saatte çıkarız!” düşünceleri basit hatalarımızdı. Ama sonuçta alpinizm de bu değil mi? Her bilgiyi hatalar yaparak öğrenmek ileriki tırmanışlarımızda bizi daha güçlü ve deneyimli yapmayacak mı? Bu soruların cevabını önümüzdeki senelerde alacağız. Ekibe, birlikte ve bir olduğumuz için sonsuz teşekkürler. Rakıdak faaliyetleri devam edecek…