27-30 TEMMUZ 2016 MONT BLANC (4.808mt.)
TIRMANIŞ RAPORU (BU BİR RAKIDAK FAALİYETİDİR)
EKİP:Mert METE, Sinem İÇEN, Şevki Cilasun HANTAL (Alfabetiktir)
HAVA DURUMU: Genellikle açık, zamanla parçalı bulutlu ve rüzgarlı.
PARA BİRİMİ: Euro (1€ = 3,35 TL.)
TEKNİK MALZEME: Kazma, krampon, emniyet kemeri, iki adet kilitli karabina, pursik ipi.
YAZIM: Şevki Cilasun HANTAL
Öncelikle bir senedir bu faaliyete birlikte hazırlandığımız tırmanış ekibim Eda KOÇAK ve Halil İbrahim ÇELİK; devlet memuru olduklarından ve tırmanışımızdan bir hafta önce darbe teşebbüsü hadisesi yaşandığından dolayı, yurtdışı izinleri devlet tarafından iptal edilmiş ve son hafta faaliyette tek başıma kalmış durumdaydım. Dağda her zaman sorunlar senden kaynaklı olmaz ya, bu sefer daha faaliyet başlamadan bambaşka bir nedenden kaynaklı, elimizde olmayan sorunlar ile boğuşmak zorunda kaldık. Öncelikle izin için zorladılar fakat ülkenin içinde bulunduğu durumdan dolayı çok da ısrarcı olamadılar. Sonrasında şans eseri, tatil için orada olan kuzenim Mert ve yine tatil için ailesinin yanında olan Sinem durumdan haberdar olunca çok hızlıca yeni bir ekip oluşturduk. Tabi yeni ekibin dağ tecrübesi öncekiler ile karşılaştırılamayacak durumda. Henüz hiç zirvesi ve teknik eğitimi olmayan ve çıktığı en yüksek rakım, yazın yaptığı Dilberdüzü (2.900) olan Mert ve her türlü eğitimi tam olmasına karşın henüz üçbinin üzerinde zirve denememiş ve yaklaşık iki senedir dağlara gidememiş durumda olan Sinem. Her şey mükemmel olacak değil ya, bu seneki faaliyetimiz de farklı heyecanlar ile başlıyor. Tekrardan bir senedir benimle olan ve umarım gelecek sene de yanımda olacak olan Eda ve Halil’e sonsuz teşekkürler.
27 Temmuz 2016 Çarşamba
Ofis arkadaşlarım Lale ve Mine saat 06:00’da evden taksi ile beni aldılar. Kendileri de benimle aynı uçakta Lyon’a geliyorlar. Fakat indiğimiz yerde ayrılacağız. Onlar şehir turu yapacaklar. Uçağımız saat 10:00’da fakat OHAL durumundan dolayı erken gidiyoruz. Genel bir yavaşlık ile işlemleri tamamlıyoruz ve saatimizde havalanıyoruz. Saat 12:30’da Lyon havaalanındayız. Çadırımın polleri çantanın dışından düşmüş ve yok. Sanki bir haftadır uğraştıklarım yeterli değilmiş gibi problemler yeni başlıyor ve artık çadırsızız. Mert ve Sinem beni Cenevre’de bekleyecekler. Kişi başı 17€ verip şehir merkezine geçiyoruz. Cenevre tren bileti 59€. Son dakikaya kalmışım ve yapacak bir şey yok. Bundan sonrası araba ile zaten diye düşünüp satın alıyorum. Bir gün önce Türkiye’de internet üzerinden alsaydım 25€ kardaydım. Her şekilde bu ülkede ulaşım çok pahalı.
Tren sistemleri bizimkinin aynısı, sadece çok sayıda tren olduğu için ilk başta karmaşık geliyor. Kimseye danışmadan yerimi bulabiliyorum ve yolculuk başlıyor. Saat 17:20’de Cenevre’deyim. Sinem ile Mert yoklar. İsviçre trafiği ışıklar ve yaya önceliğine bağlı olduğu için biraz geç kalıyorlar. Saat 18:00’de buluşuyoruz. Kısa bir özlem giderme arasının ardından saat 19:00’da yola çıkıyoruz. Burada gümrük yok ve ülke değiştirirken kimse bir soru sormuyor. Sadece giriş çıkışta pasaport önemli.
Saat 20:15’teChamonix’deyiz. Daha önce Halil’ler ile kampingde kalmayı planladığımız ama şu anda çadırımız olmadığı için açıktayız. Otel ve hostel bakıyoruz. Burada oteller akşam 8-9 arası resepsiyonu kapatıp gidiyorlar. Bundan dolayı; bir buçuk saatte açık kalan bir iki yeri zar zor arayarak, en sonunda 3 kişilik odaya 127 € vermek suretiyle bir yer buluyoruz. İki yıldızlı, şehir merkezinde ve bulduklarımızın içinde en uygunu. Temiz ve rahat, fakat wi-fi ekstra ücrete tabi ve 1,5 €. Otele eşyalarımızı bırakıp çok aç olan karınlarımızı doyurmak için merkeze yürüyoruz. Bir hamburgercinin en büyük hamburgerinden söylüyoruz. Birası ile birlikte 17 € kişi başı. Fakat dev hamburger gerçekten dev ve mide fesadı kıyısından dönüp odamıza yatmaya gidiyoruz. Saat 23:30’da uykudayız.
28 Temmuz 2016 Perşembe
Sabah 08:00’de uyanıyoruz. Malzeme ayrımı ile birlikte arabada bırakacağımız eşyalarımızı diğerlerinden ayırdık. Bu arada araç Sinem’in annesinin arabası olduğu için araca para ödemedik. Bu da ani program değişikliğinin şanslı kısmı oluyor. 09:00’da kahvaltı için dışarı çıkıyoruz. Toplam 16€ fiyata merkezde kruasan ve kahve ile kahvaltıyı hallediyoruz. Dağ için eksik olan malzemelerimizi tanıdık bir marka olan Intersport mağazasından tamamlıyoruz. Bizdekinden farklı olarak tamamen dağ ve kayak malzemelerine yönelik bir mağaza. Kiralama yapıyorlar ve bu mevsimde kayak ürünleri ile bazı kıyafetler indirimde Türkiye fiyatından daha ucuz. Geri kalanlar ise bizimle aynı fiyatlarda. Saat 11:00 gibi otele dönüp duşumuzu alıyoruz ve 12:00’de otelden ayrılıyoruz. Burada çadır kiralaması yapılmıyor ve çadır da almak için çok pahalı. Bu yüzden kamplarda kalmaya karar verip yola koyuluyoruz. Gouter kampında zaten öncesinde yer ayırtmıştık. Diğerlerinde de buluruz diye düşünüyoruz.
Araç ile La Fayet yarım saat mesafede. Merkezden Mont Blanc tramvayı kalkıyor. Saat 14:00’te istasyondayız. İstasyon binası muhteşem, şehrin içinde bir hobbit evi gibi. Fakat tren 14:00’te kalkıyormuş. Chamonix’de dağ evinde baktığımız saat 15:00 olduğu için rahat davranıyoruz, bu yüzden treni kaçırıyoruz. Temmuz ayında tren saatleri değişiklik gösteriyormuş ve bunu dağ evine bildirmemişler. Neyse ki tren saatleri sıklaşıyormuş ve bir sonraki tren de 15:20’de. Bu arada yemek işini hallediyoruz. Chamonix’de marketten dağ için yaptığımız alışveriş malzemelerinden sandviç yapıp bunları da aynı zamanda bitirmeye başlıyoruz. 15:20’de tren yola çıkıyor. Rotası muhteşem, bol bol fotoğraf çekiyoruz. 16:30’daNidd'Aigle bölgesindeyiz. Burası tramvayın son durağı ve burada da kamp var ve yüksekliği 2.700 metrelerde. Bizim bugünkü hedefimiz 3.100 metredeki TeteRousse kampı. Fakat buradan ettiğimiz telefon ile bu kampta hiç yer kalmadığını öğreniyoruz. İşimizi şansa bırakmamak adına bu akşamı Nidd'Aigle kampında geçirmeye karar veriyoruz. Kişi başı bir gecelik kalma bedeli 23€. Bu arada zirveden dönen iki Fransız ile sohbet ediyoruz. Sabah bizim kaldığımız kamptan zirve yapıp 14 saatte yine aynı yere inmişler. Yolun teknik anlamda sıkıntısız, fakat çok yorucu olduğunu söylüyorlar. Umudumuz çok artıyor ve bu arada bulutlar da açılıyor, artık Gouter kampı açıkça görünüyor. Kalacak yataklarımızı ayarlıyoruz. Bildiğimiz ranza sistemi ve tulum ile mata hiç ihtiyaç yok. Yerleşiyoruz, akşam yemeğimizi hazırlıyoruz ve 21:00 civarında yatmaya çekiliyoruz.
29 Temmuz Cuma
Sabah 05:00’te uyanıyoruz. İçeride yatan aileler var ve onları uyandırmamaya çalışarak mutfağa geçiyoruz. Hazırlanmaya başlıyoruz ve bu sırada tulum ve matlarımız ile yiyeceğimizin bir kısmını bırakıyoruz. Dün akşam görevli ile bu konuda anlaşmıştık ve döndüğümüzde buradan eşyalarımızı geri alacağız. 06:30 itibarı ile yürüyüşe başlıyoruz. İlk iki saat trekking rotasından devam ediyoruz. Sonra rota dikleşiyor, kuzenim Mert ilk defa böyle bir diklikte gidiyor fakat keyfi yerinde. 09:45’teTeteRousse kampına varıyoruz. Bundan sonrası için kazma ve krampon lazım, çünkü buzula çıkacağız. Fakat Mert’e aşağıda bu malzemeleri kiralamamıştık. Zaten yorulmuş olan Mert bu kampta kalmaya karar veriyor ve sabahın ilk çıkanları da biz olduğumuz için kampta yer var. Biz de sıcak bir tas çorba ve tatlı sipariş ediyoruz. Böylece kaybettiğimiz enerjimizi geri kazanıyoruz, önümüzde daha zorlu bir rota var çünkü.
Saat 11:00’de Sinem ile yola koyuluyoruz. Mert yaklaşık bir gün kadar bizi kampta bekleyecek. Fakat 15 dakika sonra buzuldaki dik kulvarda durmak zorunda kalıyoruz. Sinem’in kramponu arıza yapıyor. Daha üçüncü kullanışıymış ama taban plastikleri çıkıyor ve metallerin bağlantısını birbirinden ayırıyor. 45 dakika bununla uğraşıyoruz. Bu arada yanımızdan inen rehberlerden uyarı alıyoruz. Tam bu alanda dün taş düşmesi sonucu kaza ve yaralanma yaşandığından buradan bir an önce yükselmemizi söylüyorlar. Biz de durumun farkındayız aslında ve hızlıca kramponu oldurup 10 dakika içerisinde meşhur Grand Couloir bölgesine geliyoruz. Kramponları kaldırıyoruz. Beklediğimiz gibi, bölge tepemizden sürekli taş atıyor, uygun bir anı bekleyip hızlıca karşıya geçiyoruz. Burada adrenalin seviyem tavanda. Sonrasında dik tırmanış başlıyor. Batonlarımızı da çantamıza kaldırıyoruz, ipler ve taşlar ile boğuşmaya başlıyoruz. Burada iki kişi olacağımızı bildiğimiz için yanımızda ekstra ip getirmemiştik. Sabit hatlara bağlanarak çıkmaya çalışıyoruz, fakat aynı zamanda inenler de olduğundan bu bizi bayağı bir yavaşlatıyor. Zaten 30 metre yükseldikten sonra sabit hat da bitiyor. Bir zaman sonra “freeclimb” olayına alışmaya başlıyoruz ve sabit hatlar karşımıza çıktığında da bağlanmadan devam ediyoruz. Bu arada zorluk derecesinin 3,5-4 olarak değerlendirebiliriz, 5-6 metrede bir ayak basıp dinlenecek küçük alanlar mevcut. Kayalara sürekli tırmanıldığı için tutamaklar ve basamaklar kendiliğinden önümüzde. Fakat 2,5 saat sürmesi insanı çok zorluyor. Bir yerden sonra zaman kavramı tamamı ile kayboluyor. Kamp size yakın görünüyor ama hiç ulaşamayacakmışsınız hissi yaratıyor. Bitirdiğimizde saat 15:30 idi ve buradan nasıl ineceğimizi düşünmeye başlamıştık bile. Burada bütün sistem değişiyor. Kayalar, yuvarlanan taşların hepsi bitiyor ve yerini uçsuz bucaksız bir buzul alıyor. Çıktığımız yerden Gouter kampı buzulda 15 dakika yürüme mesafesi. Krampon ve batonları geri alıp mesafeyi bitiriyoruz ve kamptayız.
Burası diğer kamplardan farklı olarak bildiğimiz otel kıvamında, her şey kurallı ve düzenli. Rezervasyonlarımız önceden vardı ve odalarımızı gösterdiler. Sadece oda ücretini ödemiştik ve kişi başı 55 € idi. Kahvaltı ve akşam yemeğini de kampta satın alıyoruz. Bu ikisi de kişi başı 45 €. Mert de bu gece aşağıdaki kampta 45 € fiyata konaklamış. Alışverişimizdeki yiyeceklerin tamamını ona bıraktığımız için yemeye para ödememiş. Yemekler de saatli, akşam yemeği için saat 18:30 da restoranda olmamız isteniyor. Herkesin oturması gereken yer masaya işaretlenmiş, geç kalırsan yerin kaynıyor arada. Sabah kahvaltısı da zirve deneyecekler için gece 02:00’de, denemeyecekler için ise 07:00’de. Bunun dışında restoranda yiyecek ve içecek namına her şey mevcut. Dilediğiniz saatte de hazırlıyorlar, tabi ücretleri şehirdekilere göre biraz pahalı.
Sinem çok yorgun olduğunu ve yarın zirve deneyemeyeceğini söylüyor. Bundan dolayı ona yedi için kahvaltı, bana da iki için kahvaltı söylüyoruz. Akşam 20:00’de yatak odalarının ışıkları kapanıyor ve sessizlik isteniyor. Bu da uyulması gereken sayısız kuraldan bir tanesi. Fakat hava aydınlık. Biz de restoranda takılıyoruz ve 21:00 civarlarında havanın kararması ile yataklarımıza geçiyoruz.
31 Temmuz 2016 Cumartesi
Saat 02:00’de uyandım. Artık yalınızım. Kahvaltıda zirve deneyecek herkes var. Ben biraz geç indim ve insanlar hazırlıklarını bitirmişti. Saat 03:00 gibi ben de tüm hazırlıklarımı tamamladım ve grupların çıkmasını bekledim. İnsanların genel hızını bilmediğim için aralarda tek başıma kalmak istemiyordum. En son 4 tane Koreli kaldı ki, artık beklemekten sıkıldım ve saat 03:30’da onlara şans dileyip yürüyüşe başladım. Önümdeki gruplar ateşböceği gibi ışık saçıyorlardı. Fakat tek sıra halinde bir yöne gidiyorlardı. Zirve buradan görünmüyor fakat platoya çıkan rotayı önümdekilerin ışıkları ile çok rahat seçebiliyorum. Hava açık, hilal tepede ve rota son derece net idi. Kendi hızımla yükselmeye başladım. Koreli grup bayağı arkamda kaldı ve önümdeki Fransız ikiliye yetişmeye başladım. İlk defa solo olmanın getirdiği bir motivasyon eksikliği var. Daha önce zirve kulvarında tek başıma kalmışlığım çokça olsa da, bütün günü tek başıma geçirecek olmak artık tedirgin ediyor. İlk defa bu hissi yaşıyorum ve yanımda duygularımı paylaşacak kimse yok. Biraz biraz dönmeyi düşünüyorum fakat konfor açısından hiçbir sıkıntım yok. Arada tüm ışıklar yok oluyor, bir tek benim kafa fenerim kalıyor, sonra ufak bir aşıtı aşmam ile hepsi geri dönüyor. O anın mutluluğu paha biçilmez. Bu durum altında 1:45 saat yükseliyorum ve son aşıt ile platoya ulaşıyorum. Platoda İtalya tarafından gelen, neredeyse tamamı İtalyan dağcı gruplar ile birleşiyoruz. Onlar daha uzun yoldan geldikleri için hepsi perişan halde. Önümüzde de son kamp yeri olan BivacValotvar. Hemen üstünde de zirve kılçığına çıkan ilk grupların ışıkları ve onların aydınlattığı zirveyi ile defa görüyorum. Artık bir buçuk saatlik bir yolum kaldığını anlıyorum ve biraz önceki motivasyon eksikliği yerini tam motive hale bırakıyor. Sanırım bu zirveyi bugün yapıyorum. Plato düz ve bunun da gazı ile bayağı hızlanıyorum. Bu arada ilk rüzgar bana vurmaya başlıyor.
Dün akşam yemeğinde rehberlerden bir tanesi, bu sabah için 70 km/h. hızında rüzgar olacağını, tek başına çıkmamamı, çıkacaksam bile çok dikkat etmem gerektiğini söylemişti. Rüzgar tam karşıdan vuruyordu, bu yüzden platoya çıkana kadar hiç etkilenmemiştim. İtalyanlar ise rotaları boyunca rüzgarı yandan aldıkları için bitmiş durumdaydılar. BivacValot’un sırtına kendimi attım, fakat rüzgar dinmiyordu. Geçen seneki Elbrus tırmanışından farklı olarak ara ara rüzgar sıfırlanıyor, tam yürümeye başlayıp 3-5 adım atıyorum, aynı sertlikle yüzüme çarpıp beni iki adım geri götürüyordu. Rüzgar eserken yürümenin imkanı yok, bütün ekipler kesilene kadar siper alıp bekliyorlar. Yine Rusya’daki tecrübelerim doğrultusunda üstümdekiler kaz tüyü ve hiçbir üşüme hissim yok, fakat hareket edemiyorum. Bu şekilde 10 dakikalık yolu 30 dakikada alıyorum ve kendimi BivacValot’a atıyorum. Gün yavaştan ağarmaya başlıyor.
Önümdeki grupların çoğu benimle aynı sebepten buraya sığınmış. Burası sadece bir oda ve en faza 20 dağcıyı alabilecek durumda. Görevli namına kimse yok, gelen boş bulduğu bir yere sığışıyor. Dışarıda tuvaleti mevcut fakat şu durumda sadece burada geceleyecek kişiler için. Dün gece burada kalan alüminyum battaniyeye sarılı, tamamı Rus olan bir ekip de uyanmış, yemek ve son hazırlıklarını yapıyorlar. Bu arada İtalyan ekipten bir kişi hipotermiye giriyor. Arkadaşları hemen onu da alüminyum battaniyeye sarıyor. Bende üşüme yok, biraz dinleniyorum ve suyumdan içiyorum. Yarım saatim burada geçiyor; gelenler, gidenler, geri dönenler. Artık benim de bir karar vermem lazım. Kılçıkta dışarıdaki rüzgar altında tek başıma durmam imkansız. On dakikalık yolu yarım saatte aldığıma göre 1 saatlik kalan yolumu en erken 5 saatte alacağım ve yine dünkü rehberin söylediğine göre öğlen saatlerinde kar fırtınası başlayacak. Sadece rehberi olan üçlü gruplar devam ediyorlar ve benim gibi solo halde kimse yok bugün. Her şey aleyhimde. Sanırım zirve yolculuğum burada sona eriyor.
Hızlı bir şekilde hazırlanıp geri dönüyorum. Valot’tan çıktığımda güneş doğuyor. Rüzgar aynı şekilde vurmaya devam ediyor. Dura kalka, güneşin dokunuşları ile alçalıyorum. Saat 08:00’deGouter’deyim. Sinem ile sarılıp birbirimizi kutluyoruz. Çünkü ikimiz için da hayatlarımızda ilkler gerçekleşti. Sinemen kondisyonsuz hali ile, şimdiye kadar çıkabildiği en yüksek noktada. Ben ise bazı şeyleri solo da yapabileceğimi görüyorum. Fakat Halil ile Eda’yı bu çok aradım. Onlar ile üç kişi ip birliği yapıp bugün zirvede fotoğraf çektiriyorduk. Neyse dağ yerinde duruyor, seneye bu tecrübeler ve güzel de bir hava ile zirvesini de görürüz.
09:30’a kadar biraz dinleniyoruz ve toplanıp inişe geçiyoruz. Önümüzde dik bir uçurum bizi bekliyor. Altımız tamamen boşluk ve yer yer olan sabit hatlara tutunarak geri geri iniyoruz. Biraz sonra duruma alışıyoruz ve çıkışımızdan daha kolay bi şekilde alçalmamız hızlanıyor. Hava artık kapattı ve GrandCouloir’den kapalı havada, taş düşme riski olmadan geçiyoruz. Bu arada telefonum çekmeye başlıyor ve Türkiye’den Sema’ya durum bildirimi yapıyorum. Herkes bizden haber bekliyor sonuçta. Mert’i TeteRousse’dan alıp daha da alçalıyoruz. Dolu ve yer yer yağmur başlıyor. Gouter tamamen bulutun içinde kaldı artık, tam zamanında inmişiz diye düşünüyoruz. O uçurumdan ıslak taşlara tutunarak indiğimizi düşünemiyorum. Hafif molalar ile Nidd'Aigle kampına varıyoruz. Eşyalarımızı alıp 15:20 trenine yetişiyoruz ve La Fayet’teki masal istasyonuna dönüp faaliyetimizi tamamlıyoruz.
Seneye bir defa daha ve sanırım daha kalabalık bir ekiple deneyeceğiz, ama öncesinde Şubat ayında Klimanjaro bizi bekler. Bu sefer Rakıdak ailesinin zirve canavarı Murat ile birlikte iki kişi olacağız. Yeni faaliyet raporunda görüşmek üzere.