06-08.10.2018 MUNZUR (3.449 mt.)
06-08.10.2018 MUNZUR (3.449 mt.) TIRMANIŞ RAPORU
(BU BİR RAKIDAK FAALİYETİDİR)
EKİP: Elif ASAR, Cihan ATALAY, İsmail ATEŞ, Özcan ATEŞ, Mehmet BİDAV, Sema ÇITIR, Hikmet GÖKMEN, Şevki Cilasun HANTAL, Gürkan SARGIN (Alfabetiktir)
HAVA DURUMU: Az bulutlu ve açık, rüzgar sırttan itibaren 30-40km/s.
TEKNİK MALZEME: Yok
YAZIM: Şevki Cilasun HANTAL
06 Ekim 2018 Cumartesi
Sabah Sema’nın beni alması ile birlikte Sabiha Gökçen Havalimanına ulaştık. Elif ile de orada buluştuk. Havalimanındaki rutin bagaj işlemlerinden sonra 06:35’te Elazığ uçuşumuz başladı. Dağa Erzincan tarafından çıkacaktık, fakat Erzincan uçaklarının saatleri az olduğundan ve uygun olmadığından mecburen uçağı Elazığ’a almıştık. Sekiz buçukta inişimiz gerçekleşti. Daha önceden Duster aracı kiralamıştık. Günlüğü 237 TL (hasar sigortası da buna dahil) liradan üç gün boyunca araç bizim emrimizde olacaktı. Dağ yolunun çok bozuk olduğu bilgisini Mehmet Abi’den aldığımız için böyle bir araç seçtik. Ayrıca önceden ayırtmadığınız müddetçe Elazığ havalimanında bulmanız da zor. Bundan dolayı araç işlerini İstanbul’dan tamamlamıştık.
Böyle olunca 15 dakika içinde aracımıza kurulduk. Önce Tunceli’ye geçecektik ilk gün için. Ekip ile tanışacaktık. Sonrasında Erzincan’a tayini çıkan, tırmanış ekibimizin sevilen üyesi Eda ile buluşup otelimize geçecektik. Tabi vakit fazla olunca kültür turuna da zaman ayıralım dedik ve hemen Elazığ şehrini tepeden gören Harput Kalesini de gezmeyi ihmal etmedik. Kaleyi çok beğenmediğimiz için fazla zaman harcamadık ve hemen yola koyulduk. Henüz kazılar devam ediyor ve açılmayı bekleyen bir müze havasında idi.
Tunceli’de molamızı verdik ve buradan gelecek ekipten, İsmail Abi ile buluştuk. Ertesi gün yapacağımız faaliyet ile ilgili son bilgilendirmeleri aldık. Munzur dağı Ağbaba tepesi Tunceli iline bağlı olmasına rağmen Ovacık ilçesinden tırmanmak için bütün platoyu geçmeniz gerekli ve bu da çok yorucu bir faaliyet. Halbuki ana zirve Erzincan şehir merkezinden görülüyor ve kampsız, tek günlük faaliyet olarak yapılabilir. Bu yüzden ekip sabahtan Erzincan, Çağlayan köyüne gelecekti ve orda buluşup tırmanışa başlayacaktık.
Son konuşmalarımızı yapıp yolumuza koyulduk. Zira araç ile geçmemiz gereken çok güzel ve uzun bir vadi olan Pülümür vadisi vardı önümüzde. Hava kararmadan bu güzellikleri görmeyi çok istiyorduk. İki saatlik manzaralı bir yolculuktan sonra akşamüzeri Erzincan’a ulaştık. Eda artık bizi beklemekten sıkılmıştı. Ertesi gün okulda sınav gözcülüğü yapacağı için bu seferki faaliyette aramızda olmayacaktı, fakat bütün lojistiğimizi sağlamıştı. Önce şehir merkezinde Erzincan döneri ile karnımızı doyurduk, yarın tırmanışta tüketmek için son yiyecek içecek takviyelerimizi yaptık, sonrasında üniversite otelinde ayrıtılmış yerimize yerleştik. Otelde süit oda fiyatı gecelik 150 TL. ve günün koşullarına göre gayet uygun. Fakat işletmesi ehil ellerde olmadığından dağınık ve nispeten pis. Yine de dağcı bir ekip için kalınabilir bir otel.
Sema bütün gün araba kullanmanın yorgunluğu ile direkt olarak uykuya daldı. Biz de Eda ile biraz sohbet ve özlem gidermeden sonra gece 12 gibi yataklarımızdaydık.
07 Ekim 2018 Pazar
Sabah 07:00’de uyandık. Otelde ve yatakta uyanmak ile çadırda uyanmanın farkı paha biçilemez. Hepimiz gayet dinç ve tırmanışa hazırdık. Çantalarımıza son eklemelerimizi yaptık, fazla eşyalarımızı otelde bıraktık ve saat 08:00’de yola çıktık. Ekip ile 08:30’da buluşacaktık. Yolumuz da Çağlayan köyüne yarım saat gösteriyordu.
Bir gün önce akşamın geç saati olduğundan sandviç bulamamıştık. Bundan dolayı, Eda yol üzerinde, sabah almak için keteci tarif etmişti. Fakat ketelerin öğlen vakti geldiğini öğrendik. Mevcutta olan poğaça ve açmalardan bir torba yaparak köye doğru yola koyulduk. Tam beklediğimiz gibi 08:30’da köyde idik. Tunceli ekibinin 15 dakika sonra geleceğini telefon ile öğrendikten sonra, köy kahvesinde çay ile kahvaltımızı tamamladık.
Ekibin gelişi ile geri kalan üyeler ile kısa bir tanışma faslımız oldu ve hemen yola koyulduk. Çünkü dağ bayağı uzakta görünüyordu. Önce araç ile bir miktar toprak yoldan gidecektik. Bunun için köy çıkışından toprak yola girdik ve dolana dolana yükselmeye başladık. Yol oldukça bozuktu. İyi ki Duster kiralamışız diye konuşmalara başlamıştık bile. Fakat manzara tadına doyulmaz idi. Erzincan’a tamamen hakim bir şekilde sürekli yükseliyorduk. Derken alıç ağaçları, olgunlaşmış meyveleri ile bizi karşıladı. İki araç da durdu ve meyvelerden toplamaya başladık. Hızlı davranıyorduk, çünkü önümüzde dokuz saatlik bir faaliyet vardı. Akşam dönüşte torbalara doldururuz diyerek çok vakit harcamayalım dedik ve yola devam ettik. Biraz sonra çobanların yaylasına ulaştık ve buradan vadi içerisine doğru yine araç ile yükselmeye devam ettik. Artık vadi içi manzarasına dönmüştük. Burada da oldukça keyifli bir yolun ardından saat 10:15 civarı araçlar için açılan toprak yolun sonuna ulaştık.
Burada araçları bıraktık, çantalarımızı sırtlandık ve tırmanışa 10:30’da başladık. Vadi için hafif eğim ile yükseliyorduk, İki buçuk saatin sonunda platoya vardık. Platonun sonuna doğru eğim artmıştı, fakat halen daha yürüyüş ile çıkılabilir durumda idi. Platoya çıkmamız ile rüzgar yememiz de başladı. Vadi içinde sıfır değerlerinde olan rüzgar burada 30-40 km. hızı ile yüzümüze çarpıyordu. Neyse ki kamp yükümüz olmadığından yedekli ve bol kıyafetli idik. Hemen kalın üst katmanlarımızı giyinip yola devam ettik.
Platoya çıkınca rüzgar ile birlikte görüş açımız da değişmiş idi. Erzincan şehir manzarası yine ayaklarımızın altında idi, fakat arka tarafta bütün Munzur sıradağları, vadileri ve geniş platoları ile birlikte müthiş bir görsel şölen sunuyordu. Bu manzaranın tadını çıkararak yirmi dakikalık düz plato yürüyüşü kısmını tamamladık ve zirve kulvarına ulaştık. Tam burada yaban hayatı karşımıza çıktı ve bir çeşit geyik türü, tek olarak rotamızda belirdi. Bizi uzun uzun süzdü ve yavaşça ortamdan uzaklaştı. Türkiye dağlarında çok rastlayamadığımız bu olay beni iyice mutlu etmişti.
Zirve kulvarı çarşak ile başlıyor, ortasında dikleşiyor ve sonuna doğru yine çarşak ile zirve sırtına ulaşıyordu. Tunceli ekibi bu rotadan daha önce sadece kışın çıktıkları için, onlar da çarşak kısmı ilk olarak bizimle beraber keşfediyorlardı. Tabi ilk kısımları rahat geçmemize rağmen, eğim dikleşince kayalıklar çarşağın yerini alıyordu. Burada batonları elimizden bırakıp dört uzvumuzu da kullanarak tırmanışa devam ettik. Mont Blanc’dan yeni dönmüş bir ekip için çok da zor olmadı açıkçası. Fakat sadece yürüyüş ile çıkarım diyerek yola çıkmayın. Kısa da olsa 3+ derece tırmanış yapmanızı gerektirecek bir yaz rotası var yolunuzun üzerinde. Molalar ile birlikte bir saatten biraz fazla bir sürede zirve sırtına ulaştık. Burada eğim yine platodaki gibi düze yakın ve kısa bir mesafe ile zirveye ulaşılıyor. Biz sırta ulaştığımızda ekibimizin en hızlısı olan Cihan çoktan zirveye ulaşmıştı. Hatta kışın rüzgardan devrilen zirve tabelasını kaldırıp yerine bile dikmişti. Onbeş dakika arkasından biz de zirveye ulaştık. Sıra ile bütün ekip zirvedeydik ve saat daha 15:00 olmamıştı.
Munzurların dağcılar tarafından çok da ziyaret edilmeyen bu bölgesine ilk gelişimizde zirve yapmamız ayrı bir mutluluktu bizim için. Daha yol boyunca gördüğümüz manzaranın etkisinde iken birden kendimizi zirvede bulmuştuk. Ekip olarak birbirimizi tebrik ettik, toplu ve kişisel zirve fotoğraflarımızı çektirdik. Bu bölgede zirve defteri olmaması adeti bu dağda da olduğundan not bırakmadan sadece anılar ve fotoğraflarımız ile 15:15’de dönüş yoluna koyulduk.
Kulvara döndüğümüzde Tunceli ekibimiz mola verdi ve yemeklerini çıkardı. Fındık, fıstık ve abur cubur ile zirveye çıkmaya alışmış bizler için; adana kebaptan, domates peynir ve lavaşa kadar olan bu durum mükellef bir sofra idi. Yarım saate yakın süren bu moladan sonra geldiğimizden daha hızlı bir şekilde aşağıya yola koyulduk. Dönüşte kulvarda tamamen çarşak bir rota izledik. Bu eğimde çarşakta çıkış çok zor olacağından çıkarken bu rotayı izlememiştik. Fakat inişte çarşak en sevdiğim kısım olduğundan keyifli bir iniş yaşadık. Platoya indiğimizde, başka bir kestirme iniş ile vadinin orta tarafına indik ve oradan da 17:30 civarı arabalara ulaştık.
Uçağa Pazar akşamı için yetişmemiz imkansız olduğundan biletimizi ertesi güne almıştık zaten. Bu günü de dünkü otelde geçirme kararı almıştık. Araçlar ile Erzincan’a indiğimizde Eda bizi yine merkezde bekliyordu. Onunla günün kritiğini yaptıktan sonra yorgunluk ile birlikte uykuya daldık. Sorunsuz geçen faaliyetten sonra yarın için bize koca bir gün kalmıştı, onu da Ovacık’ta kültür turu olarak geçirecektik.
Bizden yardımlarını esirgemeyen Dersim’li tırmanış ekibimize sonsuz teşekkürler. Onlar sayesinde muhteşem bir coğrafya ile tanışma fırsatımız oldu. Gülen yüzler ve bir daha geleceğiz temennileri ile ayrıldık. Umarım başka dağlarda da birlikte oluruz. Sizinle tırmanış yapmak çok keyifli idi ve yine hayat birlikte, dağlarda güzeldi :)
RAKIDAK faaliyetleri devam edecek ;)